top of page
Ara

YOL

Çocukluğum babamın işleri dolayısıyla hep seyahatlerde geçti. Mayıs ayında başlar, Ekim’e kadar Ege, Akdeniz gezerdik. Arabanın arka koltuğunda resmen kendime bir hayat kurmuştum. Uyur, uyanır, yemek yer, etrafa bakar hayaller kurardım. En çok da bu seyahatlerde sorgulardım hayatı. Annem ve babam çok sessiz bir çocuk olmamdan dolayı belki de benim arkada olduğumu unutur, hayatı fazlasıyla ciddiye almış halleriyle yolculuğa devam eder, didişir, çekişir bazen de öpüşürlerdi.


Ben hayatın bir yolculuk olduğunu aslında o yaşlarda anladım. Babam sabırsız bir adamdı. Hiç acelesi yokken bile hep acelesi vardı. Kimseye tahammülü yoktu. Hele ki yolda giderken biri onu yavaşlatacaksa hiç affetmezdi. Sağımı solumu öğrenmemin sebebi olmuştu bitip bilmeyen araba sollamaları. Kan ter içinde kalır, önünde kim varsa onu geçme çabası içinde hayatı ıskalardı. Hayat yemyeşil çimlerdi bana, masmavi gökyüzüydü, ılık bahar sabahlarında geçtiğimiz köyün inek kokusuydu, hayat bana yağan yağmurun toprak kokusuydu. Babam bunları görmezdi. Çünkü daha mühim işleri vardı. Hayat Ona göre önündeki kim varsa onu geçmekti. Ve bir gün dayanamadım, kafamı iki koltuğun arasından uzattım. Ona: Yolların en başında kim var? diye sordum. Cevap veremedi, bu nasıl bir soruydu ki? Nasıl yani dedi? Anlamadığını anladım ve dedim ki: Yolların en başında kim varsa, onu bul, onu geç ve rahatla. Hayatı kaçırıyorsun!


Hepimiz biliyoruz oysa, yolların en başındaki içimizde. İçimizdeki “bizi” bulduğumuzda ve kendimize kavuştuğumuzda O’nu bulacağız. O’nda kalacağız, çünkü bu hayat yolculuğumuzun gayesi O’na kavuşmaktan başka hiçbir şey değil.




34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page