Akışa bırak diyoruz ve akıl vermek kolayken kişinin kendisinde uygulaması oldukça zahmetli bir iş, zaten sürekli bırakmaya çalışıyoruz bir şeyleri…olanları, düşünceleri, travmaları, hisleri, bizi bırakan insanları…
Zaten yaşam boyu bu sürece dahil olmak, iniş çıkışlara rağmen dengede kendini toparlamaya çalışmak hayatın ta kendisi değil mi? İstemeden akıntıya kapılmak değil mi? Akışa bırakmak yerine akışta dengede kalabilmek daha yapmamız gereken değil mi?
Denge en önemlisi, akışta kalırken bile kendimiz için ders çıkartamadan aman bu da böyle diyerek ilerlemek Polyannacılık dengesinin sarsılmasıdır, bırakmak değil umursamazlıktan ziyade bile yüzleşmekten kaçmaktır. Fazla katı olmak veya fazla yumuşak olmak birbirinden farklı değildir çünkü ikisi de dengeyi bozar. Hangi uçta dengenin gittiği önemsizdir en nihayetinde denge bozulur…
Ağırlıklı kötü yönünden görmek kişiyi depresyona sürüklerken fazla iyimser yaklaşmak da şizofrene sürükler bu çakra sisteminde bile böyledir. Çok düşük veya çok yüksek enerji akıtan her çakra depresyona veya şizofrene götürür.
Tepkisiz kalmamız istense zaten dünyaya robot olarak gönderilirdik. Halbuki en güzel özelliğimiz duyularımızın, duygularımızın olmasıdır.
EKG’de bile iniş çıkış yaşam belirtisidir, düz çizgi ölümdür. Ruhlar aleminde de yaşamadığımıza göre herkes kendi iniş çıkışlarıyla baş etmekten sorumludur.
Ağrılarımızı masaj nasıl geçici iyileştiriyorsa dışardan kulağımıza gelen doğru ve iyileştirici sözler de pek iyileştirmez o an duymak anlık iyi gelebilir. Bedensel tam iyileşme için nasıl bedenimizi hareket ettirmeyi alışkanlık haline getirmemiz gerekiyorsa. Bizi iyileştirecek sözleri başkaları söylediğinde değil kendimiz akıl edince iyileşmeye başlıyoruz.
Yoga elbette bütünsel sağlık için yapılacak en güzel seçimlerden biridir ama illaki Yoga olmak zorunda değil. Kendine iyi geleni bulmak gerekir.
top of page
Ara
Son Yazılar
Hepsini Görbottom of page
Comments